image

PeyamaKurd- Gazeteci Nurcan Baysal Kürt halkına yönelik yapılanlara yönelik bir yazı kaleme aldı. Yazı şöyle başlıyor:

Önceki hafta görüştüğüm Sur’da öldürülen 12 yaşındaki Helin Şen’in annesi konuşmamız esnasında polislerin Helin’in mezar taşını yıktığını söylüyordu.

Daha sonra olayın detaylarını insan hakları kuruluşlarından öğrendim. Helin’in tam ismi Helin Hasret Şen idi.

Mezar taşındaki ismin  “Helin” kısmını güvenlik görevlileri silmişler, hem de kazıyıcı bir makine ile. Nedeni “Helin” isminin kod adı olduğunu düşünmüşler.

“Devlet üşenmemiş, Kürtlerin mezarına girmiş”

Anladığım kadarı ile bu “silme” işlemi sırasında mezar taşı kırılmış. Yani koca devletimiz hiç üşenmemiş, gitmiş bir kazıyıcı makine almış, Kürtlerin mezarlıklarına girmiş, açılan soruşturma ile devletin güvenlik görevlisi tarafından öldürüldüğü belirlenmiş, 12 yaşındaki bir çocuğun ismini silmiş. İnsan devletin bu detayda çalışmasına ve böylesi bir nefrete şaşırıyor değil mi?

Mezarlıklara yapılan bu saygısızlıkta Helin tek değil elbet. Çekvar Aliş Çubuk, sadece 15 yaşındaydı öldürüldüğünde. Türk Telekom Anadolu Meslek Lisesine gidiyordu, güzeller güzeliydi… Yüksek sesle şarkı söylemeyi çok seviyordu. Basketbolcu olmak istiyordu. Çekvar’ı öldürenleri yargılamayan devlet, Çekvar’ın mezar taşından da rahatsız oldu.

Hiç üşenmedi. “Çekvar Aliş Çubuk” yazan mezar taşını, bir gece “Aliş Çubuk” yazan mezar taşı ile değiştiriverdi. Oysa tıpkı Helin gibi, “Çekvar” da onun kimliğindeki resmi ismiydi. Çekvar’ın ailesi, devletin yaptırdığı mezar taşını söküp, “Çekvar” isminin yazılı olduğu yeni bir mezar taşı tekrar yaptırdı. Sen misin yaptıran! Ailenin evine baskın yapıldı. Ağabey gözaltına alındı; abla ve kardeş ise darp edildi.

“Planlanmış bir gaddarlık zamanındayız”

Bir gaddarlık zamanındayız. Her gün bu gaddarlığın başka bir yüzüyle karşılaşıyoruz. Kaba bir gaddarlığın da ötesinde, ince hesaplanmış, en detaylı ayrıntısına kadar planlanmış bir gaddarlıklar silsilesi bu…

Geçen hafta dikkatimi çeken bir başka gaddarlık Cizreli Çağırga ailesine yapılanlardı. Eylül 2015’te, Cizre’de, sokağa çıkma yasağı sırasında öldürülen Cemile’yi hepimiz hatırlıyoruzdur. 13 yaşındaki Cemile’nin bedeni, gömülmesine izin verilmediği için ailesi tarafından günlerce bir buzlukta tutulmuştu.

“Böylesi gaddarlık dünya tarihinde görülmedi”

Dünya tarihinde eşi benzeri görülmeyen böylesi bir gaddarlık yetmemiş olacak ki, Cemile’nin ölümünden sonra baba Ramazan Çağırga onlarca kez gözaltına alındı. Birkaç gün önce de tutuklandı. Bunlar Çağırga ailesinin karşılaştığı ilk devlet gaddarlığı da değildi.  1993 yılında evlerine düşen havan topundan dolayı Çağırga ailesi yedi ferdini kaybetmişti.

Çok sevdiğim, eşi yurtdışına çıkış yapmak zorunda kalmış bir arkadaşım, belediyeden uzun zamandır istifa etmiş olmasına rağmen, pasaportu için gerekli istifa ettiğine dair evrakı kayyum atanmış belediyeden uzun süredir alamıyor. Çünkü devlet, onun yurtdışına çıkmak zorunda kalmış sevdiklerini gidip görmesini engellemek istiyor.

Yaptığı haksızlık ve hukuksuzluklara karşı ses çıkaranlara,  devlet, dört bir yandan, tüm kurumları ve imkânları ile zulmediyor. En ince ayrıntısına kadar, daha fazla ne kadar zulmedebileceğini düşünüyor, planlıyor ve uyguluyor.

Sadece Kürtler değil bu zulümlerden nasibini alan. Ülkenin genelinde yüz binlerce insan sorgusuz sualsiz işten atılıyor, tutuklanıyor, on binlerce insan “kanunsuz” kararnamelerle bir gecede açlığa mahkûm ediliyor. Bebeler mahpusta büyüyor, dayanaksız, mesnetsiz iddialarla insanlar cezaevlerinde ömür çürütüyor.