
Kürtler 19. yüzyıl sonlarından itibaren yaşadıkları devletlerin sınırları içinde merkezi yönetimlere karşı maruz kaldıkları kötülükleri minimalize etme, ortadan kaldırma ve yaşanabilir ülke özlemiyle çeşitli siyasal yapılar oluşturdular. Türkiye'de ise 1980’lı yıllardan itibaren Kürt yoksul halk yığınlarının sözleşmesi olarak gelişen siyasal kurumlaşma süreci çok ağır bedeller ödendi. O bedeller ki büyük bir toplumsal güç oluşturdu.
Kürt siyasal hareketinin kısa sürede büyük bir toplumsal güce dönüşmesinin nedeni ise var olan sistemin öngördüğü düşünsel kalıpların dışına çıkması, ideolojik-politik kodları, politik duruşu ve yoksul halk yığınlarının çıkarını esas almasıydı.
Bu, onu sadece seçim dönemlerinin değil nerdeyse tüm toplumsal süreçlerin “İngiliz anahtarı” olma durumuna getirdi. İngiliz anahtarı olma hikâyesini ise sınırlı olanakların olduğu 2000 öncesi döneme (1990’lardaki teorik ve pratik politikasına ) borçludur.
Bu dönemde sınırlı olanaklar - hatta olanaksızlıklar içindeyken-, olaydan önce gelen özne, olaya yön verebilme ve etkin aktör olabilme becerisi nedeniyle muazzam politik başarılar elde etti. Bu başarı, giderek büyük oyunun oyuncusu olma iddiasını ve yer yer kabul görme halini de beraberinde getirdi.
Bu döneme kadar gelişen başarının, kurumsal süreçlerin başarısı olduğu gerçeği ıskalanarak, siyasetin daha da kurumsallaşması bilinçli veya bilinçli olmayan yöntemlerle engellendi. 2000 sonrası yavaş yavaş yerleşen ve hâkim olan yeni anlayış beraberinde Kürt siyasetinin “çocukluk hastalığını” getirdi.
Bu hastalığının en belirgin özelliği ise kurumsal başarı yerine Demirtaş şahsında somutlaşan kişisel başarı hikâyelerinin öne çıkarılmasıydı. Bu yaklaşım giderek mevcut sistemin geleneksel düşünce kalıplarının içine hapsolunmaya, sistemin kötü bir karikatürüne dönüşmeye, olayların öznesi olma yerine peşisıra sürükleneni olmaya yol açtı. Bir dönem Türkiye’de gündem belirleyen ve olayların öznesi olan Kürt Siyasal Hareketi, yeni dönemde sürüklenen, gölgeleri takip eden ve halk yığınlarının değil; bireylerin varlığını sürdürmeye elverişli bir yapıya dönüştürüldü.
***
Yakın Dönemde Büyük Politik Kırılmalar Yaşandı
Yukarıda orta konulan yeni durum 2023 Mayıs genel seçimlerinde büyük oy kaybına neden oldu. Sürekli yükselme eğilimde olan siyasal harekette ilk kez işler tersine döndü. Bu tür süreçlerde nedenler geçmişte aranır. Yani cevap tarihte aranır ve böylesi süreçlerde tarih, arşivcilikten veya magazinsel bir konu olmaktan çıkarak perspektife dönüşür. Kürt Siyasal Hareketinin yakın tarihi de bu açıdan muazzam bir değere sahiptir.
En yüksek oyun alındığı 2015 yılı ve devamındaki olaylar; gelişmeler; bugünün siyasal durağanlığının ve oy kaybının nedenlerini anlamamız için yeterince veri sunuyor.
Bilindiği üzere çağdaş demokratik süreçlerden kopuk şekilde “yerinden yönetim” talebi yerine 2015 yılında yeniden “demokratik özerklik” ilanı yapıldı. Peşi sıra hendek-barikat süreci gelişti.
Öcalan; “hendekleri ve barikatları halk benimsemediği için” doğru bir strateji olarak görmedi; sona erdirilmesini istedi. Buna rağmen "hendek siyaseti" yaşama geçirildi. Süreç sona erdiğinde ise geride büyük bir yıkım ve yoksul halk yığınlarında büyük bir kırılma ve tepki kaldı. Ama bugüne kadar bu "siyasetin" karar vericileri ne ortaya çıtılar ne de yanlışlarını kabul ettiler. Gerçekte ise ilk büyük kırılma burada yaşandı.
***
Demirtaş Hep Kendi Çizgisini İnşa Etti
Kürt siyasal sürecinde bir diğer kırılma noktası ise Demirtaş’ın, yetkili kurullarla tartışmadan ve danışmadan “seni başkan yaptırmayacağız” şeklindeki repliğiydi. Görgü tanıklarına göre Sırrı Süreyya Önder, Demirtaş’ın toplantı hazırlığı yaptığı sırada odasına yanına gitmiş ve bu görüşmeden sonra Demirtaş, '' seni başkan yaptırmayacağız'' sloganını atmıştı. Önceleri büyük bir sempati toplayan bu popülist söylem Kürt Siyasetinde yeni bir dönemin işaret fişeği görevini gördü. O güne kadar sistem eleştirisi ve yeni sistem önermeleri üzerine kurulu Kürt siyaseti, ilk kez Erdoğan şahsında bireylerle uğraşmaya başladı. Bu popülist söylemenin asıl nedeni ise Demirtaş’ın kendi politik çizgisini inşa etme isteğiydi.
Demirtaş liderliği ele aldığı andan itibaren Kürt özgürlük hareketinin gölgesini bile kabul etmedi. Öyle ki demokratik açılım sürecinin başlatıcısı olmadığı için sürecin diğer aktörlerine karşı dışlayıcı bir politik dil geliştirdi. Demirtaş'ın bu dili süreçteki olumsuzluklarından ve sürecin bitmesinde tek başına neden olmasa da handikaplara neden oldu.
Örneğin Dolmabahçe görüşmesi-toplantısından hemen sonra hükümetin açıklamasını beklemeden sert olumsuz açıklamalar yaptı.
Oysa gerek demokratik açılım süreci gerekse başkanlık sistemi için İmralı’nın yaklaşımları farklıydı. Öcalan'ın sistem eleştirisi üzerine kurduğu rasyonaliteye dayalı ideolojik ve siyasal duruşuna karşı Demirtaş kişisel liderliğini pekiştirmeye dayalı kişisel duygulanım içine girdi. Bunun en net fotoğrafı ise 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’da çekildi. Öcalan bu dönemde biri hükümete biri HDP’ye olmak üzere iki mektup yazdı. HDP'ye "mevcut ikilemlere kendini angaje etmemesi ve tarafsız çizgisinde ısrar etmesini'' önerdi.
Hükümetten ise HDP'li belediyelere kayyum atanmaması, ağır hasta tutuklu-hükümlülerin tedavilerinin tahliye edilerek sağlanması, diğerlerinin de tedavilerinin ivedilikle yapılmasını ve HDP'li siyasetçilere yönelik keyfi gözaltı-tutuklama uygulamasına son verilmesi talebinde bulundu. Mektupları hükümette yankı buldu ama ne yazık ki HDP’de karşılık bulmadı ya da bulması engellendi.
HDP, Öcalan'ın Kürt halkının kazanımlarını korumaya ve geliştirmeye dayalı rasyonel aklını esas alma yerine ''ne olursa olsun Erdoğan'a kaybettirmeye'' dayalı Demirtaş duygulanımına uydu. Demirtaş tweetlerinin etkisiyle, HDP'den "İstanbul seçimlerinde stratejik ve taktik adımlarda değişiklik söz konusu değil" açıklaması geldi. İstanbul seçimlerini kaybeden Erdoğan'ın cevabı ise kayyum atamalarına hız vermek oldu.
Bu olaylar, Kürt siyasetinin nasıl rasyonel akıldan çıkıp bireysel duygulanım ve çıkar üzerinde şekillenmeye başladığını gösterir tarihi nitelikte olaylardır.
***
Demirtaş Sorumluluk Alma Yerine HDP/YSP'yi Hedef Aldı
Ortadoğu toplumlarında siyasetçiler, topluluk önderleri ve yöneticiler, olaylarda ve toplumsal gelişmelerde sebep oldukları olumsuzlukların ve tahribatların sorumluluğunu üstlenmekten hep kaçınır. Bunun son örneği de Demirtaş şahsında Kürt siyasetinde görüldü.
Gerçekte HDP/YSP'te bugün hâkim olan anlayış ve politik çizginin sembolize ismi Demirtaş'tır. Demirtaş, şu an bile politik tercihlerin ve çalışmaların aktif bir aktörü ve son sözü söyleyenidir.
Dolayısıyla mevcut başarısızlıktan kendisini soyutlayamaz.
Bakınız Demirtaş bütün bu süreçlerin belirleyeni olmasaydı eğer, Kılıçdaroğlu'na destek açıklaması ya da seçimlere YSP listeleriyle girileceği açıklaması HDP/YSP'den önce Demirtaş’tan gelmezdi, gelemezdi.
Hatta aktif siyaseti bıraktığını açıkladığı günden sonraki gün HÜDA-PAR ile ilgili açıklama yapmazdı. Gelinen aşamada Demirtaş, kendisini parti üstü bir yerde konumlandırarak sürekli bir şekilde topluma kendi bireysel mesajlarını vermeye devam ediyor.
Bu sebeple bile olsa HDP her kararını Demirtaş'ın attığı tweetlere uygun vermek zorunda kalıyor. İnsanlar artık herhangi bir konuda HDP’nin kurumsal tavrından ziyade Demirtaş’ın ne dediğine bakar duruma gelmiştir, getirilmiştir.
2023 seçim sürecindeki açıklama ve çalışmalarıyla HDP'nin kurumsal tavrını karşılaştırmalı olarak ele alınması halinde durum daha açık ve anlaşılır hale gelecektir. Örneğin üzerinde fırtınalar kopartılan Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesine bakalım.
Demirtaş'ın adaylığının yasal olarak mümkün olmadığı anlaşılınca Demirtaş, HDP'ye Gülten Kışanak'ın aday yapılmasını önerdi. Henüz Gülten Kışanak'ın aday yapılıp yapılmayacağı tartışılırken ve HDP kararını netleştirme sürecindeyken Demirtaş'tan üst üste tweetler gelmeye başladı. Demirtaş, tweetter marifetiyle Cumhurbaşkanı adaylarından Kemal Kılıçdaroğlu'nun desteklendiğini açıkladı. Demirtaş'ın tweetter sayfasındaki tarih ve saate bakıldığında HDP'den önce açıklama yaptığı ve HDP'nin de daha sonra Demirtaş'ın bu twwetlerinin etkisiyle Kılıçdaroğlu'nu destekleme kararıyla karşı karşıya getirildiği görülecektir.
Kürt siyasal hareketinin bir aday çıkarmaması ve yol açacağı/açtığı ağır siyasal tahribatlar, Kürt kamuoyunda yoğun tepkiyle karşılanınca Demirtaş’tan " aday olmaya hazır olduğumu belirttim. Önerim, herhangi bir gerekçe sunulmadan reddedildi. Gerekçesini halen bilmiyorum'' açıklaması geldi.
***
Demirtaş Yasal Engelini Neden Gizliyor
Gerek Demirtaş gerekse HDP, Demirtaş'ın Cumhurbaşkanı adayı olmasının hukuken mümkün olmadığını biliyorlardı. Çünkü Demirtaş'a, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 7 Eylül 2018'de verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezası, 26 Nisan 2021 tarihinde Yargıtay tarafından onandı. Tutuklu kaldığı süreden cezası hemen mahsup edildi.
Seçim yasalarına göre toplam süre olarak 1 yıldan daha uzun süre hapis cezası alanlar aday olamaz. Aday olabilmesi için cezanın ifazının üzerinden 3 yıl geçmiş olması, iyi halli olma şartıyla yasaklanmış hakların geri verilmiş olması gerekmektedir.
Bu şartların ilki olan infazdan 3 yıl sonrası 26 Nisan 2024 tarihinde doluyor.. Demirtaş bu tarihten önce mahkemeye başvuramaz ve yasak haklarını geri alamaz. Yasak haklarını geri almadığı sürece de herhangi bir yere aday olması hukuken mümkün de değildir.
Peki, Demirtaş, yasal düzenlemeler uyarınca aday olmayacağını bildiği halde neden bu açıklamaya ihtiyaç duydu?
Demirtaş bugün Kürtlerin eleştirdiği, başta Cumhurbaşkanlığı adayını çıkarmama ve diğer hususlardaki belirleyici rolünü inkar etmeyi ve kendini yıpratmamayı tek çıkar yol olarak görüyor. Öyle ki seçimin; avukatları, tweetter ekibi ve eşi marifetiyle HDP Genel Başkanlarından bile daha fazla rol oynayanı kendisi olduğu gerçeğini kendisiyle çelişmek pahasına tersyüz etmek istiyor.
***
Çözüm Popülist Söylem Yerine Rasyonel Akla Dönüşte
Demirtaş; geleneksel düşünsel kalıplar dışı bir parti olan HDP'nin gerçekliğini tersyüz ederek, HDP’yi sadece “Erdoğan karşıtı” şeklinde tezahür eden bir politikasızlığa mahkûm etti ve HDP’nin giderek geleneksel düşünsel kalıplara göre şekillenen sistem muhalefetine eklemlenmesini sağladı.
Böylece Kürt sorununun ve siyasetinin, Türkiye siyasetinde kapladığı belirleyici olma alanını daralttı. Özcesi; hem Kürt sorununu hem de Kürt siyasetini aktör olmaktan çıkardı. Şimdi de bu gerçekliğin açığa çıkması ve geniş yığınlarca anlaşılması ihtimalinin telaşıyla üst üste tutarsız açıklamalar yapıyor.
Öyle anlaşılıyor ki Kürt Siyasal Hareketi; Demirtaş'ın siyasal tercihlerini, yaklaşımını ve şahsında somutlaşan siyasal anlayışı ivedilikle masaya yatırıp yeniden eski rasyonel akla dönmezse başaşağı gidiş olarak başlayan bu süreç giderek hızlanacaktır.
Sonuç olarak Öcalan’a uygulanan tecrit ve Demirtaş'ın teorik ve pratik politik bilgiden yoksun popülist kişiliği, Kürt siyasetini ciddi sorunlarla karşı karşıya getirmiştir. Demirtaş, Kürt hareketinin "çocukluk hastalığıdır."
Kürt siyaseti, Demirtaş'ın tercihlerini/temsil ettiği anlayışı daha fazla gecikmeden tartışmaya açmalıdır artık. Çünkü uzun bir aradan sonra ilk kez Kürt siyasetini yeniden rasyonaliteye kavuşturma koşulları oluşmuştur.
Bu noktada bir yandan seçim siyaseti ve temsil siyaseti olarak formüle edebileceğimiz alanın yeniden kurulma ihtiyacı varken, bir yandan da bu alanların sınırlarını dikkate alan, siyaseti ve siyasal alanı bu alanın ötesinde yeniden tanımlayacak bir tartışmaya ihtiyaç var.
Kürt siyasetinin bir yanı temsil olsa da asıl önemli yan/yönü siyasetin toplum adına inşaa kurumu olmasıdır. Kürt siyasetini yeniden bir inşa alanı olarak kurarak bir yandan makro ve mikro siyaset arasında güçlü bir bağ kurarak siyasi öznelliğin ortaya konulmasına ilişkin tarihi kavşaktayız. Bu fırsatlar ıskalanmasa devasa olanaklar oluşur. Aksi halde, tarih müzesinde yer alma süreci işlemeye devam edecektir...
(℗) PeyamaKurd
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.