image

PeyamaKurd- Türkiye’de 24 Haziran seçimleri son buldu. Recep Tayyip Erdoğan, rakiplerini geçerek cumhurbaşkanı seçilirken, HDP 5 milyon 867 bin 564 oy alarak yüzde 11.70 ile meclise üçüncü parti olarakgirdi. Seçimle beraber birçok değişiklikte beraberinde geldi. Bunlardan en önemlisi ise yetkilerin tek elde toplanmasıdır.  Türkiye’de OHAL süreci devam ederken, bu durumun ne kadar sağlıklı olacağı ise tartışma konuları arasında. Seçimin kilit rolünü elinde bulunduran Kürtler ise Kürt coğrafyasında tercihlerini Demirtaş ve HDP’den yana kullanarak, Kürt sorununa ve Kürtlerin de mecliste temsil edilmesi adına kararlarını verdiler.Seçim, Kürt sorunu ve daha birçok konu hakkında konuştuğumuz Şırnak eski milletvekili Hasip Kaplan, “21. yy’da dünyanın en büyük devletsiz halkı olan Kürtlerin statüsüz yaşaması artık mümkün değildir. Bunu tüm dünyanın göz önüne alıp, bir çözüm üretmesi lazım” diyor. 

Türkiye’de seçimler sona erdi. Bu sistem ile beraber yürütmeye ait tüm yetkiler cumhurbaşkanına geçti. OHAL devam ederken siz bu süreci nasıl yorumluyorsunuz? 

Referandumdan sonra başkanlık sistemi getirildi. Fakat bu sistemin nasıl olacağının kanunları yapılmadı. Yani mevzuat olarak da yapılmadı, bunun olması için anayasada değiştirilmesi gereken maddeler var. Meclis içtüzüğünün değiştirilmesi gerekir fakat bunlar yapılmadı. Aynı zamanda mecliste de fiziki olarak, Meclis Genel Kurulunun yerinin değiştirilmesi lazım. Artık hükümet mecliste olmayacağına göre,  Bakanlar Kurulu’nun oturulduğu yerin kaldırılması lazım. Yine cumhurbaşkanının locası var yukarıda, izliyor. O aynı zamanda parti başkanıdır artık o locanın da kaldırılması gerekir. Mesela yine mecliste bakanların, cumhurbaşkanının odaları vardı bunlar hepsi yürütmeyi temsil ediyor. Bunların hepsinin kapatılması lazım. Yani yürütmenin mecliste olmaması lazım.  Çünkü meclis yasamayı temsil ediyor. Ancak en önemli şey olan denetleme ortadan kaldırıldı.  Yani bakanlar hakkında gen soru verilemeyecek, araştırma yapılamayacak. Soruşturma yapılması için de 301’in üzerinde bir imza gerekiyor. Yani burada yürütme hesap sorulamaz durumda. Bu süreçten sonra artık yürütmenin başında cumhurbaşkanı olacak. Başbakanlık makamı kaldırılıyor, onun yerine cumhurbaşkanı devlet başkanı olarak kendi açıklamalarına göre 16 kişilik bir bakanlar kurulu (milletvekili olmayanların arasından. Belki milletvekilleri arasından da seçebilir fakat onların istifa etmeleri gerekecek) seçecek. Bundan başka bir yol yok mevcut durum bu şekilde. Ama Türkiye’deki başkanlık sistemi otokratik bir başkanlık sistemidir. 

Güney ve Latin Amerika devletlerindeki devlet başkanlıklarına benziyor. Yani şöyle özetleyelim, Amerika’da da devlet başkanlığı var ama orada keskin güçler ayrılığı var bizde ise keskin güçler birliği. Tam tersi şeklindedir. ABD’de devlet başkanı senede bir defa (o da açılış konuşmasını yapmak için) kongreye gidiyor ama orada bütün bütçe görüşmelerini, kanun tekliflerini hazırlayıp kongreye gönderiyor. Kongre bunu kabul etmediği takdirde bütçe sıkıntısı yaşanıyor. Yani ABD’de yürütme, yasamaya yön veremiyor. Yasama, yürütmeye yön veremiyor.  Yasama ve yürütme de kesinlikle yargıya yön veremiyor. Bizde de tam tersi hükümet, HSK’nın başındadır ve yargı da onların emrindedir.  Yani yargı bağımsız değil, yürütmenin başında cumhurbaşkanı var. Onun partisi mecliste koalisyon olarak çoğunluk.  Bu durumda da meclis yasama da onların emrinde bu da etti iki yargı. Ee zaten kendileri de yürütmedir. O da güçler birliği söz konusu. Böyle olunca da denge sistemi yok Amerika sistemindeki gibi. Onun yerine çıkar için anlaşma yapmış koalisyon ortakları var.  İşte AKP, tek başına 301’i bulamadığı için MHP, 40 milletvekili ile ona destek olacak bu da denge sistemi değil , dingil sistemidir. Yani iktidar partisi tek başına çoğunluk olamadığı zaman, küçük koalisyon ortakları ona yardım edecek. Fazla yük binince devreye girecekler. Bu Fransa’daki başkanlık sistemi gibi de değil. Çünkü orada senato var. Meclis kanun yapıyor, o kanunların anayasaya uygunluğu için de senatoya gidiyor.  Mesela bir bakan sabaha kadar oturup, bir kanun teklifinin geçmesi için bekler orada ama bizde öyle değil. 

Kimi varsayımlara göre HDP’nin oylarının bir kısmının (barajı geçmesi adına) CHP kanadından geldiği yönünde idi. Fakat basına yansıyan sonuçlara göre, Kürtlerin yaşadığı coğrafya da HDP üstünlüğü vardı. Sizce böyle bir durum var mıydı? 

Evet, öylesi bir durum oldu. Şöyle bir şey söyleyeyim; Muharrem İnce son dönemlerde büyük mitingler yaptı ve başkanlık sistemine karşı demokratik parlamenter bir rejim için özellikle ikinci turda birlikte hareket etmenin olanakları doğmuştu.  Bu nedenle de parti, Batı’da oylarını arttırdı. Çünkü OHAL koşullarında, Doğu ve Güneydoğu’da iktidar; polis, asker ve valiler kanalı ile baskı kurdu. Ki gördük MHP, oylarını yüzde %300 oylarını arttırmış. MHP, o bölgeler de oylarını arttırabilecek bir parti değil. Bu açıkça partinin oylarının çalınarak, askeri birliklerde, polis teşkilatının güvenliği altında olan yerlerde, korucuların olduğu yerlerde olsun çok belliydi ki MHP’ye oy aktarımı yapılmış. Bunun sonucunda Hakkari’de, Şırnak’ta  HDP’nin bir milletvekilliği düşürülüyor. Bu olmayacak bir şeydir. Yani %70’lerin üzerinde bir oy alan HDP’nin milletvekillikleri düşürülüyor. Eğer HDP barajı aşmasa milletvekilleri otomatik olarak AKP’ye geçecekti. Bu da peşinen seçimin anlamsız sonucunu doğuracaktı. Bunun içinde HDP’nin barajı geçmesi için bazı stratejik oylar verildi. Bunun da sonucu olarak bir kısım oyların da İnce’ye gittiği görülüyor. Yoksa Demirtaş’ın oy oranı, partinin üstünde idi. Fakat yapılan hileler ile özellikle Demirtaş’ın oylarında bir azalmaya gidildiği görülüyor. Bu azaltılan oylar başka bir adaya mı devşirildi? Bunun gerçekten ciddi bir şekilde araştırılması gerekiyor. 

Sayın Kaplan, Bir açıklamanızda, “HDP kurultayında Demirtaş’ın yerine sakın  bir Türk göz dikmesin, benim naçizane önerim, herkes haddini bilecek..!” demiştiniz. HDP içinde Kürt kanadı çoğunlukta değil. Yerel seçimler ve bu durum adına neler söyleyebilirsiniz? 

Ben şimdi reel siyaset yapan biriyim. HDP, Yüzde 90 Kürtler’den oy alıyor. Sosyolojik gerçekliği bu olan bir parti de kongreye gidiliyorsa, ben daha kesin bir cezası olmayan bir başkan için arkadaşımı kuyunun dibinde bırakmam derdim.  Bunun için de onun yerine kimse göz dikmesin dedim. Yoksa bizde eşbaşkanlık sistemi var. Zaten bir Kürt ve bir Türk veya başka halklardan olabiliyordu. Fakat o dönemdeki bizim parti içindeki küçük bir eleştirimize maalesef tahammül edilmedi ben de kapattım konuyu. Zaten önümüzdeki seçimlerde yerel seçimler var büyük bir rövanşla. Birçok yerde halkın benimseyeceği adaylar olması için, önseçim yapılmasında yarar var diye düşünüyorum. Yani önseçim kırgınlıkları en aza indirgeyecek bir yöntemdir. Biz Şırnak’ta öyle yapmıştık halk gerçekten de memnundu. Ben iki dönem milletvekili oldum. Bağımsız adaydım ama iki dönem de önseçime girdim ve o seçimden çıkarak aday oldum. Bu şeyler önemlidir. Bizde iki dönem kuralı olduğu için, siyaseti 7 Haziran’da bıraktık. Şimdi yerel seçimlere gideceğiz. Yerel seçimde ister istemez yerel dinamikler önemli olacağı için yine böyle bir durum söz konusu. 

“Yerel seçimler için Kürt partileri ile ilkeler düzeyinde ittifak sağlanmalı, ve Hatalardan ders çıkararak, doğru stratejiler izleyerek, yerel seçimler büyük bir rövanşa dönüştürülebilir”dediniz. Rövanş ile neyi dile getirmek istediniz? 

Yani cumhurbaşkanlığı, milletvekili seçimlerinin en önemli rövanşı yerel seçimlerdir.  Kayyumlar atanmıştı, milletin iradesi yok sayılmıştı, başkanları tutuklanmıştı (hâlâ cezaevinde olanlar var). O zaman bu rövanşı karşılamak için, -yani en büyük benim zaten yüzde 50’nin üzerinde oy alırım demeden-  oradaki farklı Kürt Partileri, siyasileri, platformları, STK’ları ile danışıklı bir şekilde görüşülerek mümkün olan en büyük güç birliği ile seçimlere girilmesinde yarar görüyorum. 

HDP ve Kürt Partilerinin ittifakı gündeme geldi ama bu ittifak sağlanamadı. Sizce ittifak Kürt halkı için daha faydalı sonuçlar doğurmaz mıydı? 

Yani kısmen bir ittifak oldu, İttifak olmadan destek verenler de oldu. Fakat artık bunu ilkeli bir ittifaka dönüştürmenin zamanıdır. Yani bu milletvekilliği, belediye başkanlığı pazarlığı üzerinden yürütülecek bir konu değil. Liyakat esasına göre orada hareket edilmeli. Orada sevilen adayları çıkarmak, encümenleri katmak neden olmasın? Binlerce kişi seçilecek sonuçta. Niye Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde diyelim eşbaşkanlar varken, farklı kesimlerin olması neden olmasın? Bu yöntem yani onlarında olması güç kazandırır diye düşünüyorum.

HDP artık mecliste üçüncü parti konumunda. Peki HDP, size göre bu süreçte Kürt meselesin nasıl yaklaşacak? 

Yani şu an iktidarın tutumu, milliyetçi ve ırkçı partiler ile olan ittifakı önümüzdeki dönem için kısa vadede bir çözüm umudu vermiyor. Ama tarih bize çatışmaların en yoğun olduğu dönemde de göstermiştir ki, görüşmeler yapıldı tekrar çözüm süreçlerine girildi. Kürt sorununa kaçınılmaz olarak  birçözüm üretmek gerekiyor. Yani Orta Doğu’da 50 milyon Kürt yaşayacak bir taraftan bin yıldır kardeşiz diyeceksiniz, diğer taraftan; Suriye’de, İran’da, Irak’ta ve Türkiye’de düşmanlık.  Bu Türkiye’ye de kazandırmaz ve bu düşmanlık herkese de kaybettirir. Bu bağlamda da en önemlisi demokratik ve barışçıl çözümleri öne koymaktır, herkesin diline, kültürüne, kimliğine ve özgür yaşamına saygılı olmaktır. 21. yy’dadünyanın en büyük devletsiz halkı olan Kürtlerin statüsüz yaşaması artık mümkün değildir. Bunu tüm dünyanın göz önüne alıp, bir çözüm üretmesi lazım. 

Bu çözümün de her parça da ayrı özellikleri vardır. Türkiye’deki çözüm için mesela çözüm süreçleri vardı. O dönemleri biliyoruz ama o dönemdeki rahat konuşmalara bugün,  8-10 sene ceza veriliyor. Yani hükümetin (özellikle cumhurbaşkanının) bu tuzağa düşmemesi lazım.  Kürtler ile Orta Doğu’da savaş kaybettirir, barış ise kazandırır. 

Sayın Kaplan HDP, kaybetse idi Kürtler kaybetti diyeceklerdi. HDP denince akla Kürtlerin gelmesinin halkların kardeşliği temelinde sistematize olmasını nasıl yorumluyorsunuz? 

Kesinlikle öyle. HDP barajı aşmasa idi, bakın Kürtler barajı geçemedi ve kaybetti diyeceklerdi. Halkların kardeşliği sonuna kadar…  Mezopotamya’nın halkları, farklı kültürleri, kimlikleri ve inançları hepimizin bildiği bir gerçektir. Anadolu’nun da tarihten gelen bu farklılığını bağrında barındırdığı da bir gerçektir. Evet biz halkların kardeşliğini anayasa temelinde eşit yurttaşlık ile güvence altına almak istiyoruz çözüm budur.