image

PeyamaKurd- 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla, HDP, İHD, DTK, TJA, ESP, Emek ve Demokrasi Platformunun oluşturduğu 1 Eylül Tertip Komitesi çalışmalarına başladı. HDP İl Eş Başkan Yardımcısı Erkan Erenci, konuya ilişkin PeyamaKurd'e bazı değerlendirmelerde bulundu.

Orta Doğu onyıllardır bir savaş süreci içerisinde her yıl 1 Eylül Dünya Barış Günü büyük bir umut ve barış çağrısıyla kutlanıyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Orta Doğu’da diktatör rejimleri desteklenerek savaş, asimilasyon ve sömürü politikalarının yaygınlaştırıldı. Ülkemizde 40 yıldır devam eden çatışma sürecinde on binlerce insan hayatını kaybetti. Halkların payına ölüm, göç, ekonomik sorunlar, yoksulluk, ağır toplumsal ve siyasi baskılar düştü. Orta Doğu coğrafyası, bu çatışmaların en kanlı ve yıkıcı yaşandığı yerlerin başında geliyor. Orta Doğu halkları bu zalimliğin sonuçlarını yaşıyor.  Bugün bakıldığında çatışmalı geçen bu 40 yıllık sürede kazanan tarafın olamayacağı, toplum adına başarı ve ilerleme değil gerileme olduğu net bir şekilde görülmektedir.

2013 yılında kısa süreli bir barış ortamı sağlandı. benzer bir süreç için yapılması gerekenler nelerdir?

Türkiye’de sağlanan kısa süreli çatışmasızlık ortamı halk tarafından büyük destek gördü ve kabul edildi. Çatışmasızlık ortamı barışa dair halkların umutlarını büyüttü ancak sonrasında toplum yine bir anda savaş ve kaosun içerisine çekildi. Yüzlerce insan hayatını kaybetti, cenazeler sokak ortasında kaldı, şehirler yıkıldı, tarih yok edildi. Türkiye’nin barış ve huzuru için savaş politikalarından vazgeçilmeli, operasyonlar durdurulmalı, görüşme ve müzakere ortamı sağlayarak çatışmalara son verilmeli.  

Savaşın bir bütünen etkisi aslında özeden genele yayılan bir durum. Ülkeler ve halklar bu durumdan nasıl etkileniyor? 

Sivil katliamı, linç kültürü ve işkence yaygınlaşıyor. Şehirler, yerleşim yerleri, tarihi dokusuyla birlikte bombalarla yıkılıyor, yakılıyor. Tarım arazileri, ormanlar, akarsular tüm canlı unsurlarıyla birlikte tarumar ediliyor, yok ediliyor. Küresel düzen denilen yapılanma ve ilişkiler,  ekonomik-mali, siyasal, toplumsal ve ideolojik boyutları olan sistemsel ve yaşamsal bir kriz tehdidi ya da süreci içinden geçiyor. İktidar, komşu halklara, kendi yurttaşlarına düşman muamelesi yapıp onları bastırmadan da bu politikaları sürdüremez. 

Türkiye, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde hem toplum olarak kendi içinde, hem de devlet olarak komşularıyla ‘Savaş hali’ içinde olan bir ülkedir artık. Bu yılın en büyük bütçesini 40,4 milyar TL olarak savaşa ayırmıştır. Bu demektir ki, savaş hali ve savaş bütçesiyle, ekonominin krizli hali ve giderek ağırlaşan sonuçları arasındaki ilişki çok daha açık ve dolaysız hale gelecek.

Savaş yalnızca silahlı yürütülen ya da ölümlere yol açan bir durum değildir. Savaş çemberinde bulunan halkların etkilendikleri diğer olumsuz durumlara ilişkin bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Dil, din, renk, ırk-milliyet ayrımı olmadan eşitlik temelinde, kardeşçe, özgürce ve barış içinde bir arada yaşamak mümkün. Savaş, ölmek öldürmek kültürü bir kader değil. Özgür ve insani bir dünya kurmak bizim elimizde. Böyle bir dünya istemek bizim hakkımız. bu savaş sadece ölümle sonuçlanan bir durum değil, aynı zamanda göç ve asimilasyon savaşıdır. 40-50 yıl önce Kürtlerin yaşadıkları topraklara Arap halkları yerleştirildi. Hem Kürt halkı hem de Arap halkları aslında kendi yerlerinden edilmiş oldu. Bu noktada asıl amaçlanan Kürtleri kendi topraklarından etmek göçe zorlamak ama aynı zamanda onları asimile ederek kendi kültürlerinden uzaklaştırmaktı. 

Bunun en büyük örneğini Rojava topraklarında gördük. Ancak orada güçlü bir halk mücadelesi var ve tüm savaş politikalarını boşa çıkarmak amacıya verilen bir mücadele var. Savaş olduğu sürece mücadelede var olacaktır. halkların her zaman savaşı bitirmek amacıyla savaşa karşı mücadele vermesi gerekiyor. Bunun en büyük yöntemi ise örgütlü olmak ve mücadeleyi büyütmektir.

Barış ortamının sağlanması için halkların örgütlü olarak daha güçlü bir şekilde barış mücadelesi vermeleri gerektiğini belirttiniz. 1 Eylül günü düzenlenecek mitingi bunun için bir fırsat olarak görebilir miyiz?

Bizler bu gidişata dur demenin anahtarının barıştan geçtiğine inanıyoruz. Ve barış ve ortamının sağlanması için elimizden geleni yapmaya hazırız. Bu temelde çocuk ve gençlerimizin ölmemesi, tecride son verilmesi ve hasta tutukluların serbest bırakılması, doğanın talan edilmemesi, ormanlarımızın yakılmaması ve çocuklarımızın huzur ve barış içinde anadilinde, kendi kültürüyle büyümesi için barış hemen şimdi şiarıyla, barış ortamının tek sağlayıcısının halk olduğunu biliyoruz. Bu noktada halkların ve ezilenlerin daha güçlü bir şekilde barış mücadelesi vermeleri gerekiyor. Tabi ki düzenlenecek miting bunun için bir fırsat niteliğindedir.