
PeyamaKurd - Halkların Demokrat Partisi’nin (HDP) kapatılması ve vekillerine yönelik soruşturma açılması gündemdeki yerini koruyor. Özellikle Cumhur İttifakı’nın medya aracılığı ile ‘terörist ve terör destekçisi’ ilan ettiği meclisin yasal ve üçüncü büyük partisi HDP, bu baskıları ve iddiaları kabul etmiyor. Belirli bir kesim partiyi ayrılıkçı görürken belirli bir Kürt kesimi ise Kürdistan olarak kabul etmiyor. HDP ise tüm baskı ve iddialara rağmen çalışmalarına devam ediyor. Gündemdeki gelişmeler, erken seçim, yeni ABD Başkanı Joe Biden’in Kürtler ile ilişkisi ve daha birçok konuya ilişkin PeyamaKurd’e konuşan HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer, “Amerika’daki iktidar Kürtlerin durumuyla direkt alakalı, Onların Kürtlerle olan diyalogları, Kürtler için 2021’i belirler” diyor.
Son dönemlerde partinize yönelik baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, hele hele 1924 anayasasından bu sonra Kürtler üzerinde baskı dönem dönem yumuşamış, dönem dönem de sertleşmiştir. Örneğin istiklal mahkemelerinde sırf kimliği Kürt olduğu için suçsuz günahsız insanlar idam edilmiştir. Mücadelenin yoğun olmadığı dönemlerde de nispi bir rahatlık olmuştur. Biz sonuçta seksenli yıllardan bu yana aldığımız zaman 12 Eylül Kenan Evren cuntası ya da faşist darbesi dönemine baktığımızda yine aynen 23 ve 24’ten bu yanaki sürecin devamı olduğunu görürüz.
Bu gün de aynı süreç devam etmektedir. Bunun için partimize yapılan baskılar, bunlardan farklı baskılar değildir. Sürecin bir parçasıdır. İşte bu dönemde baskının dozunu biraz artırmak var. Diyelim ki bundan beş altı yıl bir demokrasi veya barış süreci dedikleri süreçte de yine yasal bir düzenleme olmamasına rağmen o kadar çok baskı yoktu. Ama öncesinde yine KCK operasyonları ve baskılar vardı. Biz bunları Kürtlere yönelik baskılar olarak görüyoruz. HDP’ye yapılan baskılar da Kürtlere yapılan baskılardır. Partimize yapılan bu baskılar yeni değildir, yeni bir süreç değildir, aslında diğer süreçlerin devamıdır.
Öncelikle erken seçim olabilmesi için bazı şartlar gerekiyor. Örneğin bundan önce Türkiye’de yapılan seçim, erken seçimdi. Ama şöyle bir algı vardı: “İşte biz yeni bir sisteme, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtik. Bu yüzden bir an önce seçim yapalım ve Türkiye’nin önünü açalım ve Türkiye’yi refaha kavuşturalım.”
Böyle bir slogan vardı. Seçime girdiler ve öyle kazandılar. Şu anki süreçte bana göre bir seçim hikayesi yok. İktidardaki her iki partide de oy kaybı var. Seçim de kazanılmak içindir ve ben bunların kaybedecekleri bir seçime gideceklerini düşünmüyorum.
Yani size göre şu an bir seçim olsa iktidar partileri kayıp mı eder?
Evet, şu anda seçime gitseler, kaybederler. Kaybedecekleri bir seçime de gitmezler. Şu anda Erdoğan ve Bahçeli ittifakı, ekonominin kötüye gittiği bir dönemde iktidarı bırakmayı göze almazlar.
Eğer bir erken seçim olursa da zaten biz parti olarak hazırız. Muhalefet partileri de her zaman erken seçim isterler. Fakat iktidarın kayyum politikaları, milletvekillerini içeri alma politikaları devam ediyor. Buna rağmen erken bir seçim olduğunda bir gene seçime gireriz. Bir de kayyum atayacaklarsa atsınlar, iki gün de kalsak kalırız.
Yani, şimdi halkın iradesinin temsili var. Eğer Türkiye’de bir seçim varsa ve halkın iradesinin temsili gerçekleşiyorsa biz de bu temsiliyeti sağlamak istiyoruz. Ama eğer antidemokratik uygulamalarla bu temsiliyet halkın elinden alınıyorsa bu demokrasinin sorunudur, bu ülkede hukukun olmadığı sorunudur. Bir ülkede hukukun olmadığını, demokrasinin olmadığını ancak muhalefet kendi pratikleriyle, eylemsellikleriyle halka gösterirler.
Biz de göstermelik bir demokrasiden ziyade, onun kökleşmesi için uğraşıyoruz. Eğer kanunlarda seçimler yazılıyorsa biz de o seçimlere katılırız. Eğer iki gün sonra bile bizi görevden alıyorsa onlar halkın temsiliyeti hakkını yerine getirmemiş olurlar ve onlar hukuku çiğnemiş olurlar.
Önümüzdeki dönemde, yeni bir rahatlama veya demokratikleşme süreci bekliyor musunuz?
Yani şu andaki gidişatta öyle bir süreç görünmüyor. Hatta şu anda HDP’nin kapatılması konuşuluyor, parlamenterlerin cezaevine atılması konuşuluyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) aldığı kararda başta Selahattin Demirtaş olmak üzere birçok Kürt siyasetçiyle ilgili kararların siyasi olduğu ve derhal bırakılmalarının konuşulduğu bir ortamda hükümet kanadından en ufak bir adım atılmıyorsa bir yumuşama sürecinin hiçbir sinyali yok demektir. Böyle bir sürece girmek için öncelikle bir iklimin yaratılması gerekiyor. Bir şu anda bu iklimi göremiyoruz.
Türkiye’de kurulan tüm partiler Türkiye partisidir. Yani kendisine Kürdistani diyen partiler de Türkiye yasalarıyla kurulmuş partilerdir. İçişleri Bakanlığına dilekçelerini vererek kurulan partilerdir. Hiçbir partinin programında bağımsızlık diye bir şey yoktur. Özerk yapılanmalar parti programlarında var. Yani savunsalar da savunmasalar da sözü geçen 8-10 tane Kürdistani partiyim deyip HDP gibi resmi faaliyetleri, partilerin programları ve kuruluş şekli HDP’yle aynıdır.
HDP’nin de programında özerklik ve halkın kendi kaderini tayın hakkı vardır ve Kürtlerin özerk bir şekilde yaşamaya hakları vardır ilkesi bulunmaktadır. Diğer partilerin de öyledir. Yani o ayrımın yapılması bana göre çok doğru değildir. Onlar ne kadar Kürdistani ise HDP de o kadar Kürdistanidir. Onlar da ne kadar Türkiye partisi ise HDP de o kadar Türkiye partisidir.
Ama HDP’nin şu artısı var: HDP büyük ve geniş bir seçmen kitlesine hitap ediyor. Altı buçuk milyon civarında oy alıyor. On beş milyon insanın tercihi durumunda olan bir parti tüm Türkiye’de örgütleniyor. Doğal olarak Türkiye’deki tüm sorunlarla ilgileniyor. Yani tüm Türkiye’deki insanların sorunlarıyla ilgilenirken AKP, CHP, MHP gibi partilerden farkı da Kürt sorununun çözümüne öncelik verilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Evet, HDP’nin kuruluş felsefesinde, belki partinin meclisinde MYK’sında ya da örgütlemelerinde yer alanlar eleştirilebilir ama yine de Çanakkale il örgütüne baktığınızda da yapılanma Kürttür, Bursa’ya baktığınızda da Kürttür. Tabi eğer HDP’ye destek veren Türk varsa onlar da yapılanma içinde yer alır ama yine de çoğunluğu Kürttür. Bu anlamda HDP Türkiye’de ezilen tüm kesimleri temsil eder.
Son dönemlerde özellikle Peşmerge ile PKK güçleri arasındaki gerginliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi Kürtler yüz yıldır kendi iradeleri dışında dört parçaya bölünmüşlerdir. Hatta 1639’dan beri Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla daha önce bölünmüşlerdir. Ama bu bölünmüşlük Kürtlerin beyninde de bir bölünmüşlük yaratmamıştır. Kürtler yine kendilerini dört parçalı tek bir ulus olarak görüyorlar. Bu milletin içinde dönem dönem hiç kimsenin tasvip etmediği gerginlikler hatta savaşa dönüşen dönemler olmuştur.
Ama hiçbir Kürt yurtseveri, demokratı veya Kürtlerin haklarını savunan, Kürtlerin bir statü sahibi olmasını isteyen hiç kimse PKK gerillası ile KDP peşmergelerinin arasında bir savaşın, bir çatışmanın, bir gerginliğin olmasını istemez. Aksine böyle bir gerginliği önlemeye çalışır.
Aralarında sorunlar olabilir Güney Kürdistan yönetimi ile PKK arasında gerginlikler olabilir, bu normaldir. Ancak bunların diyalog yoluyla çözülmesi gerekir. HDP’nin bu konudaki çağrıları ve açıklamaları ikisi arasındaki gerginliklerin mutlaka sonlandırılması gerekiyor ve diyalog yoluyla çözülmesi gerekiyor.
Eğer Kürtler bu süreçte kendi aralarında parçalı dururlarsa bu gelişen son yüzyılda Orta Doğu’nun şekillendiği bu dönemde Kürtler statü sahibi olamaz. Ki bu hem Rojava’ya zarar verir hem de Başur’a zarar verir. En önemli iki statü, statüsüzlüğe doğru gider. Biz bunu doğru bulmuyoruz.
Son olarak 2021’in Kürtlere neler getireceğini öngörüyorsunuz?
2021’in başında Amerika’da Joe Biden iktidara geldi. Amerika’daki iktidar Kürtlerin durumuyla direkt alakalı, çünkü Saddam zamanından beri Amerika, Basra Körfezi ve Irak’a yerleşti. Şimdi de Suriye’nin Kuzey bölgesinde yerleşmiş durumda. Onların Kürtlerle olan diyalogları, Kürtler için 2021’i belirler.
Benim umudum şudur, Joe Biden hem Orta Doğu’yu hem Kürtleri iyi tanıyan bir liderdir. Dönem dönem Irak’ta görev yapmış, ekibinde yer alanlar da bölgeye ve Kürtlere yabancı olmayan kişiler. Bununla beraber umudum 2021’de Kürtler için uluslar arası bir diyalog yolunun açılması ve Kürtlerin talep ve hak ettikleri statüye kavuşmasıdır.